TÜBA-Alternatif Gıda Kaynakları Sempozyumu

TÜBA-Alternatif Gıda Kaynakları Sempozyumu

TÜBA, bilim temelli rehberlik ve danışmanlık çalışmaları çerçevesindeki TÜBA-Gıda ve Sağlıklı Beslenme Sempozyumlarının 4.sü olan “Alternatif Gıda Kaynakları” sempozyumunu gerçekleştirdi.

Türkiye’nin ulusal bilimler akademisi olmanın sorumluluğu ve bilimsel önceliklerin saptanması amacıyla incelemelerde bulunmaya, bu doğrultuda program ve projelerini yürütmeye devam eden TÜBA, Alternatif Gıda Kaynakları Sempozyumunu var olan bilimsel bilgi birikimine güncel katkılar sunmak üzere hayata geçirdi. Farklı üniversite ve kurumdan alanında yetkin çok sayıda bilim insanı ve uzman, bilimsel araştırmaların ışığında alternatif gıda kaynaklarını tartıştı, bu kaynakların kullanımını teşvik etmek için ve sürdürülebilir gıda sistemleri için stratejik çözüm önerileri geliştirildi. Sempozyumda Alternatif Gıda Kaynağı Arayış Gerekçeleri ve Tarihsel Gelişim, Alternatif Protein Kaynakları ve Üretim Teknolojileri ile Alternatif Protein Kaynaklı Beslenme başlıklarında 3 oturum düzenlendi.

Programın açılışını TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci İnci ve TÜBA Asli Üyesi, TÜBA-Gıda ve Beslenme Çalışma Grubu Yürütücüsü Prof. Dr. Kazim Şahin yaptı.

Kendisinden başkasının yaşamasına izin vermeyen insanoğlunun geleceğinden kaygılıyız.
Türkiye’nin gıda konusunda kendi ihtiyaçlarını karşılayan bir ülkeyken, şu an kendi kendine yetemeyen bir ülke konumuna geçtiğini ifade eden Başkan Şeker, Türkiye’nin dünya ticaretinin gıda sektöründeki önemli tedarik zincirinde yer alan bir ülke olmasının da bu noktada önemli bir payının olduğunu söyledi. Başkan Şeker şöyle konuştu: “Dünyadaki sosyokültürel, coğrafi, dini vb. nedenlerden dolayı gıdayla ilgili ayrı bir başlık açmak ve gıdanın, sağlıklı beslenmenin farkındalığını oluşturmak son yıllarda ciddi bir bilimsel çalışmaya dönüştü. Alternatif kaynakları, verimliliği, tedarik zincirindeki lojistik destek gibi birçok başlıkta yeni çalışmalar ve aramalar devam ediyor. Ülkemiz insanı belki farkına varmıyor ama birçok ülkede raflar boşalıyor, yerine yeni ürünler konulması noktasında zorluklar yaşanıyor: Özellikle covid -19 pandemisi sonrası ortaya çıkan tabloda üretim sorunları, hammadde, doğal kaynak yetersizliği, bölgesel krizler, savaşlar nedeniyle bir gıda sorunu yaşanıyor. İklim değişikliği, üretim kaynaklarının ortaya koyduğu hasarlar, ekolojik sistemde ortaya çıkan boşluklar bu konunun giderek daha büyük bir soruna dönüşeceğinin habercisi olarak açıkça görülüyor.” dedi.

G20 kapsamında düzenlenen dünya akademilerinin yer aldığı Science20 toplantılarının nihayetinde hazırlanan ve G20 liderlerine sunulan deklarasyonunun en başında daha önceleri sınır sorunları, eğitim, enerji, ekonomik dengesizlikler gibi başlıkların yer aldığını fakat artık gıda konusunun yer aldığını belirtti. Şeker başlığın içerisinde hız-haz toplumunun tatmin olmayan ve doğal kaynaklara zarar veren tüketim çılgınlığını beslemesi, gıdanın ticari boyutundaki dengesizlikler, çevre kirliliği gibi konuların yer aldığını ifade etti. Gıda ve doğal kaynakların değeriyle ilgili topluma ve dünyaya çok daha temel uyarıların yapılması gerektiğine vurgu yaptı, kendisinden başkasının yaşamasına izin vermeyen insanoğlunun geleceğiyle ilgili kaygının masaya yatırılması gerektiğinin altını çizdi.

Gıda güvenliği tehlike altında
Konuşmasına dünyanın hızlı nüfus artışının, sanayileşme ve enerji tüketiminin etkilerinin büyük bir baskı yarattığının altını çizerek başlayan Prof. İnci dünya nüfusunun 2050 yılında 9.7 milyara ulaşabileceğine dair öngörülerin olduğunu söyledi. Bu hızlı artışla birlikte gelişmekte olan ülkelerde nüfusun %70’inin kentlerde yaşam süreceğinin tahmin edildiği bilgisini veren İnci, daha kalabalık, kentli ve zengin nüfusu beslemek için gıda üretiminin de en az %70 oranında artmasının gerekliğine vurgu yaptı. İnci şöyle devam etti: “Üretimi artırmak, gıda güvenliğini sağlamak için yeterli değildir, gıda güvenliği tehlike altındadır. İnsanlar alışılmış gıda kaynaklarının dışında yeni alternatiflere ilgi duymaktadırlar. Daha verimli, daha kapsayıcı, daha dayanıklı ve sürdürülebilir gıda sistemlerinin araştırılması ve konuya daha bütüncül yaklaşmak üzere farklı disiplinlerin birlikte çalışması çok önemli. Bu sempozyumla ele alınan alternatif protein kaynakları, bu alanda geliştirilen teknolojiler, alternatif gıda mevzuatı, beslenme ve sağlık ilişkisi, etik değerler açısından alternatif gıdaların pozisyonu, ekosistem ve sürdürülebilirlik perspektifi kuşkusuz ki alana çok değerli katkılar sağlayacaktır.” dedi.

Türkiye’nin gıda stratejisi hem güvenli hem de rekabetçi olmak zorunda
Prof. Dr. Kazim Şahin ise sempozyumun Türkiye’nin alternatif gıda stratejisine katkı sunmak üzere planlandığını dile getirdi. Prof. Şahin alternatif gıda stratejisi hem Türkiye’nin kendi gıda güvenliğini sağlamalı hem de dünya gıda pazarında rekabetçi olabilmelidir. Bu kapsamda, gıda üretiminde kullanılan yöntemlerin çevre dostu ve sürdürülebilir olması gerekir. Toprağın, suyun ve diğer doğal kaynakların korunmasına yönelik uygulamaların benimsenmesi hem ülke politikası, hem toplum hem de üretici açısından benimsenmesi çok önemli. Yerel ve endemik bitki türlerinin korunması ve kullanılması, genetik çeşitliliğin korunması noktasında en kritik noktalardan biri. Organik ve ekolojik tarım uygulamalarının devlet desteğiyle artırılması gerekiyor. Yeni protein kaynakları, örneğin, böcek bazlı proteinler veya bitki bazlı et alternatifleri, su yosunu gibi deniz ürünleri ve superfood olarak adlandırılan besin değeri yüksek ürünler gibi yenilikçi gıda kaynakları üzerine odaklanılması bir başka öne çıkan başlık. Gıda israfını azaltma, tarım teknolojileri ve yapay zeka uygulamalarının tarıma entegre edilmesi, alternatif gıda kaynaklarına yapılan yatırımların artırılması, çiftçilerin, üreticilerin ve tüketicilerin alternatif gıda kaynakları ve sürdürülebilir tarım yöntemleri konusunda bilinçlendirilmesi ulusal politikalar ve uluslararası düzeyde iş birlikleri ile çözülmesi ve üzerinde durulması gereken başlıklar.” dedi.

Prof. Şahin yapay et hakkında ise şöyle konuştu: “Geleneksel hayvancılığa kıyasla daha az su ve arazi kullanımı gerektirebilir ve sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde azaltabilir, hayvan refahını olumlu yönde etkileyebilir, kontaminasyon ve gıda kaynaklı hastalıkların yayılmasını azaltabilir, geleneksel hayvancılık yöntemlerinin sürdürülebilir olmadığı alanlarda bir alternatif sunabilir. Ancak,  geleneksel çiftçilik ve hayvancılık sektörlerini ekonomik olarak olumsuz etkileyebilir, tüketiciler tarafından "doğal olmayan" bir ürün olarak algılanabilir ve bu nedenle geniş çaplı kabul görmede zorluklar yaşayabilir, geleneksel etin sağlık yararlarını taklit edebilecek kadar besleyici olmayabilir ve uzun vadede insan sağlığı üzerindeki etkileri tam olarak anlaşılmamış olabilir, yapay etin üretim maliyetleri yüksektir, etik veya dini nedenlerle kabul edilmeyebilir.” dedi. Sempozyum değerlendirme toplantısının ardından sona erdi.