TÜBA ve Bilkent Üniversitesi’nden “Aziz Sancar Konferansı”

TÜBA ve Bilkent Üniversitesi’nden “Aziz Sancar Konferansı”

TÜBA Şeref Üyesi Nobel Ödülü sahibi Prof. Aziz Sancar’ın, TÜBA ve Bilkent Üniversitesi'nce düzenlenen “DNA Onarımının Mekanistik Temeli” başlıklı konferansı, 18 Mayıs 2016’da Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Konser Salonu’nda gerçekleştirildi.

Konferansa, Gwen Sancar, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, TÜBA Asli Üyesi ve Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar, diğer bazı üniversite rektörleri, TÜBA üyeleri ile çeşitli illerden gelen başarılı öğrenciler ile öğretmen ve akademisyenler katıldı.

Fotoliyaz enzimi ile başlayan bilimsel araştırmaları sonucunda nükleotid kesim onarımını tanımlayan ve biyolojik saatin mekanizmalarını çözen 2015 Nobel Kimya Ödülü sahibi Prof. Dr. Sancar’ı çeşitli fen ve anadolu liseleri ile farklı üniversitelerden öğrenciler, rektörler, dekanlar, bilim insanları, öğretmenler, basın mensupları ve TÜBA Üyelerinden oluşan bin kişilik bir izleyici kitlesi dinledi.

TÜBA Konsey Üyesi ve Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. H. Tayfun Özçelik’in konuşmasının ardından gerçekleşen mini konser sonrası TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar ile TÜBA Asli Üyesi ve Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar'ın açılış konuşmalarının devamında Aziz Sancar, konferansını gerçekleştirdi.

Prof. Dr. Aziz Sancar “Nobel almak güzel ama oraya giden yol daha güzel”
Prof. Dr. Aziz Sancar, konuşmasında şunları söyledi: “Gösterdiğiniz bu büyük ilgiden dolayı çok teşekkür ederim. Amerika’da sevinçli olduğum zaman “Üsküdar’a giderken aldı da bir yağmur”u dinlerim, hüzünlü olduğum zaman “Uzun İnce Bir Yoldayım”ı dinler ağlarım. Şimdi onu dinlettiniz onun üstüne de geleceğimiz olan çocukları buraya getirdiniz. Bu büyük bir heyecan ve stres. Nobel aldığımda en büyük stres Nobel dersine hazırlanmaktı belki de bu ondan daha stresli ama elimden geleni yapacağım. Nobel Ödülü üç bilim insanına verildi. Burada ayrıntılı bir bilimsel konuşma yapmayacağım. Nobel çalışmamın genel hatlarını sunacağım ve Nobel’e dair tecrübelerimi anlatacağım.

Nobel almış olmam Türkiye’de çok yankı uyandırdı. İlkokul çocukları Aziz Amca “Nasıl Nobel aldın? Çocukken düşünüyor muydun Nobel almayı?” diye soruyorlar “Yok düşünmüyordum” dedim. Öğretmenleri bu cevaplarımdan pek memnun olmuyorlar. Geçenlerde bir ilkokula gittim bana “Siz o yaşlarda ne yapıyordunuz?” diye sordular. Ben de “Valla ben o yaşlarda top peşinde koşuyordum.” dedim. Çocukken Nobel falan düşünmedim, araştırmalarım bir seviyeye geldikten sonra bana sorduklarında “Olabilir” diyordum. Kimya, fizik ve tıpta çok önemli konular var. Hangisinin seçileceği İsveç’e bağlı. Birçok bilim insanı tanıyorum, işleri güçleri Nobel almak için kendilerini ortaya koymak. İsveçliler Amerika’ya geldiği zaman baş üstüne koyuyorlar. İsveç Nobel Komitesi bana şikayette bulundu, bana söyleyebiliyorlardı çünkü beni hiç görmemişlerdi: “Biz bilimsel toplantılara gidemiyoruz, herkes bize çok iyi davranıyor, bizi bilim insanı yerine koymuyorlar. Halbuki bilimsel toplantılarda tartışma olur, her söylediğimizi doğru kabul ediyorlar.”

Bu şekilde ben Nobel alacağım diye çalışanlar var. Ben öyle yapmadım, Nobel almak güzel ama oraya giden yol daha güzel. Bunun acı bir örneğini vereceğim; Nobel saat altıda ilan edilmişti, ünlü bir kimyacıdan hemen tebrik e-maili aldım yani adam oturmuş sabahın karanlığında “Nobel alacak mıyım?” diye bekliyor. Nobel almak tabii çok güzel, uzun ince bir yol, zor ve güzel bir yol Nobel yolu. Bu Türk pulundaki şekil, ders kitaplarında da var. Bu alanlarda çalışan çocuklarımız görecek ve “Bunu bir Türk yaptı.” diyecekler, bu Nobel kadar önemlidir. Bu tatmin kafidir. Hem DNA onarımı hem de biyolojik saatteki çalışmalarımın insanlığa çok büyük yararı olacağına inanıyorum.

Bu yıl Tıp Nobeli’ni alanlar sıtma ve parazit tedavisi çalışmalarını yaptılar. Geliştirilen ilaç milyonlarca insanı körlükten kurtardı. Yani o Nobel almış ya da almamış fark etmez. Nobel almak güzel ama ondan daha güzel şeyler de var onu demek istiyorum.”

“Ben Türküm dedim.”
“Bana “Nobel Ödülü aldığınızı öğrendiğinizde reaksiyonunuz ne oldu?” diye sordular. Ben de onlara telefonu eşim açtı ve beni uyandırıp haberi verdi.” dedim ama aslında öyle olmadı. Eşim telefonu açtı ve onlarla kavga etti, sabahın kör saatinde aradıkları için. En sonunda Stockholm’den aradıklarını öğrenince, beni uyandırdı. Açıkçası uyku sersemliğiyle ne söylediklerini tam olarak hatırlayamıyorum, sadece iki şey hatırlıyorum: Bana “Nobel ilan ederken sizin milliyetinizi ilan edeceğiz siz nesiniz?” dediler “Ben Türküm dedim.” ve “Nobel almaya gelecek misiniz?” diye de sordular. Bilimsel toplantılara gidip konferanslar vermiyorum “Aziz Sancar davet ederseniz gelmez zamanınızı kaybetmeyin” derler. O bakımdan Nobel Komitesi benim gidip alacağımdan emin değildi ama tabii “Gelemem demedim, alacağım dedim.”

Nobel Ödülü olarak kazandığı 350 bin doların bir bölümünü Nobel Madalyası’nın replikaları için, geriye kalan miktarı da ABD'deki Türk Evi için kullandığını aktaran Sancar, evin Türk öğrenci ve akademisyenlere hizmet vereceğini anlattı.

Nobel Madalyası’nın 3 tane replikasını da aldığını bildiren Sancar, replikalardan birinin ABD’deki üniversitesinin kütüphanesinde bulunduğunu, ikinci replikayı 23 Mayıs’ta İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne, üçüncüsünü ise Mardin Artuklu Üniversitesi’ne vereceğini, asıl Nobel Madalyası’nın ise 19 Mayıs günü Anıtkabir’e konulacağını belirtti.

"Gözünüzü seveyim çok çalışın"
Herkesin yakın zekaya sahip olduğunu, başarının yalnızca zekâyla değil asıl çalışmakla elde edilebileceğini vurgulayan Sancar, "O bakımdan gençlere tavsiyem, gözünüzü seveyim çok çalışın. Özellikle bilimde başka ülkeleri yenelim. Onları yenmek için bilim yapmamız lazım." diye konuştu.

Kendisini sadece ailesinin değil, doğduğu yer olan Savur'un ve Türkiye'nin büyüttüğünü, öğretmenlerinin yetiştirdiğini dile getiren Sancar, "O bakımdan buradaki yetkililerden özel dileğim öğretmenlerimizi çok destekleyin, öğretmenlerimizin maaşını artırın." dedi.

Prof. Dr. Aziz Sancar’ın kendisini Nobel Ödülü’ne götüren süreci ve sonrasını anlattığı konferansının açılışında konuşan TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, "Tarihi bir gün yaşıyoruz; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Türk bilim insanı, TÜBA Şeref Üyesi Prof. Dr. Aziz Sancar Hocamız ödül aldı ve bugün kendisi bizimle beraber.” diyerek sözlerine başladı ve şöyle devam etti: “Aziz Hoca’nın başarısı, hepimiz açısından Türk milletinin bugününü geçmişini ve geleceğini değerlendirmek bakımından aslında yeni bir vesile oluşturdu. Daha önce Orhan Pamuk edebiyat ödülünü almıştı ama Türkiye’de ve Türk dünyasında ilk defa bir bilim insanımız Nobel gibi dünyanın en saygın ödülünü alma başarısını gösterdi. Uluslararası başka ödüllerde ve başka takdir ve övgüye mazhar durumlarda görmediğimiz bir şeyi daha yaşattı bize Aziz Hoca: “Bu ödülü almak için kendi doğrularından ödün vermemesi ve daha önemlisi Türk milleti ve devletine olan bağlılığı ve sadakatinin her defasında kendileri tarafından ifade edilmesidir.” Ben Aziz Hoca’mıza hem tartışmasız bilimsel başarıları hem de belki en az o kadar önemli olan milletimize, devletimize, geleceğimize bağlılığı için ve bu konuda hepimize rol modeli olacak çok güzel bir örnek sunduğu için kalbi şükranlarımızı arz ediyorum.”

“Aziz Hoca’mız aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nde her şeyin kötü olmadığını iyi şeylerin de yapıldığını ve yapılmakta olduğunu göstermek bakımından da önemli bir örnek oluşturdu. Kendileri her defasında gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yaptığı konuşmalarda bu hususu belirtmektedirler. Gerçekten de Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bugüne kadar bilim alanında çok ciddi atılımlar gerçekleştirmiştir. Bu noktada Hocamızın da ifade ettiği gibi, özellikle alt ve orta gelir grubundaki vatandaşlarımızın sosyal hareketliliği bakımından birincil ve çoğu insan için biricik araç olduğu gerçeğini de hesaba katarak Türkiye’de özellikle yaygın eğitimin, Türk toplumunun gelişmesine ve yetenekli gençlerimizin olanaklar ölçüsünde uygun yerlere gelebilmesine yol açan en önemli faktör olduğunu söyleyebiliriz.”

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren daha önce Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan eğitim hamlesinin çeşitli biçimlerde sürdürüldüğünü görüyoruz; özellikle ilk kademelerden başlayarak okullaşma oranının giderek arttığını ve son yıllardaki gelişmelerde de özellikle yükseköğretimdeki okullaşma oranının yüzde ellinin üzerine, brüt anlamda da yüzde doksanın üzerine çıktığını görüyoruz. Ayrıca Türkiye, son yıllarda ar-ge ve eğitime ciddi fonlar ayırdı ve ciddi atılımlar gerçekleştirdi. Şu anda görünen manzara Türkiye’nin nicel büyümede önemli bir noktaya geldiğidir ancak tam bu noktada “nitelik geliştirme”nin acil bir ihtiyaç olduğunun altını çizmek istiyorum.

Özellikle bahsettiğimiz eğitim seferberliğinin, bugüne uzayan bir mesajı da eğitimin sosyal olma niteliğinin korunması gereğidir. Elbette ki özel teşebbüs de eğitimde rol almalıdır ve alacaktır. Ancak devlet eğitimi tamamıyla özel sektöre devredemez. Sosyal hareketlilik bakımından eğitimin önemini göz önünde bulundurduğumuzda bu dengeyi tutturma hususunun önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bu arada Hocamız benim de mensubu olmaktan onur duyduğum İstanbul Üniversitesi’nin mezunlarından. Aslında kendisi tıp eğitimi almış olmasına rağmen temel bilimlerde önemli buluşlara imza atmıştır. Başka ülkeler gibi Türkiye’nin de temel bilimler alanında ilgi sorunu yaşadığı hepimizin malumudur. Bunun politika yapıcılar ve tüm ilgili paydaşlar tarafından önemli bir sorun olarak görülmesi ve gerekli önlemleri almak konusunda çekimserlik gösterilmemesi önem taşımaktadır.

Bu arada Hocamızın özellikle taşrada kızların okutulması hususundaki tavsiyelerinin de altını çizmek gerektiğini düşünüyorum. Son gelişmeler ışığında ilgili paydaşların katılımıyla uygun şebekelerin oluşturularak proje bazlı çalışmaların oluşturulmasının da Türkiye’nin bilimsel ve yenilikçilik gelişimi bakımından önemli olduğunu ifade etmek isterim.

Eskiden yurt dışında eğitime gönderilen bilim insanlarının Türkiye’ye dönmesi esasına dayalı bir sistem vardı belli ölçüde bu sistem hala devam ediyor, etmesi de gerekli ama günümüzün iletişim koşulları altında özellikle yurt dışındaki bilim insanlarımızdan yararlanmanın alternatif yolları olduğunu da düşünüyor ve bu konuda yapılabilecek birçok işin de olduğunu ifade etmek istiyorum.

Aziz Hoca’mızın beni heyecanlandıran; ülkemize bağlılığı meselesi konusunda şunu ifade etmek gerekir, Aziz Hoca hem başarıları hem de tutumu ve beyanlarıyla özellikle Türk gençliği için ilham kaynağı ve rol model olmuştur ben bu vesile ile kendisine şükranlarımı arz ediyorum.

Son olarak; Hocamın sık sık ifade ettiği gibi eksikliklerimiz var ama başarılarımız da var. Türkiye’nin son dönemindeki gelişmelerinden ilham alarak ciddi bir potansiyele sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bunun için yetenek ve zeka kadar özgüven, motivasyon ve planlı çalışmanın önemli olduğunun altını çiziyorum. Ben şahsen Türkiye’nin geleceğine güveniyorum.”

Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar ise Sancar'ın Nobel konusu olan DNA’nın temellerini atan bilim insanlarının kitaplarını, 1960’lı yıllarda, "modern biyoloji" kitabıyla okutan dünyadaki ilk lisenin Ankara Fen Lisesi olduğunu aktardı.

Türkiye'de Nobel'e aday olabilecek bilim insanlarının bulunma potansiyelinin olduğunu dile getiren Atalar, fen konularını seven öğrencilerin puanlarına bakmadan fen fakültelerini seçmelerini istediğini sözlerine ekledi.

TÜBA Konsey üyesi ve Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tayfun Özçelik konuşmasında Aziz Sancar’ın Nobel Ödülü’ne giden yolda hayat hikayesi ve bilimsel kariyerindeki önemli adımlarla ilgili bilgi aktardı.

Prof. Dr. Aziz Sancar ve eşi Gwen Sancar, konferans sonrası Bilkent Üniversitesi’nde onuruna verilen yemekte, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, TÜBA Asli Üyesi ve Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar, TÜSEB Başkanı TÜBA Konsey Üyesi Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, TÜBA Konsey Üyesi ve Bilkent Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tayfun Özçelik, TÜBA Asli Üyesi Mehmet Öztürk ve bilim insanlarıyla bir araya geldi.