TÜBA Konseyi Deprem Bölgesinde

TÜBA Konseyi Deprem Bölgesinde

Akademi Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker ve TÜBA Konseyi'nden oluşan heyet deprem bölgesinde incelemelerde bulundu.

Prof. Dr. Şeker ile Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar, Prof. Dr. Mehmet Emin Aydın, Prof. Dr. Muzaffer Elmas, Prof. Dr. Feridun M. Emecen, Prof. Dr. Mustafa Ersöz, Prof. Dr. Fatih Gültekin, Prof. Dr. Bekir Salih ve Prof. Dr. Kazim Şahin’den oluşan Akademi Konseyi Elazığ, Malatya, Hatay Adıyaman, Kahramanmaraş ve Gaziantep şehirlerine yaptıkları ziyareti sırasında rektörlerle görüştü; Nurdağı, İslahiye, Gölbaşı, Kırıkhan’da yerel yöneticilerle istişarelerde bulundu.

Akademi Konseyi, Malatya İsmet İnönü Üniversitesi Rektör Prof. Dr. Ahmet Kızılay, Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Türkay Dereli, Antakya Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Veysel Eren, Adıyaman Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Doğanoğlu, Gaziantep Valisi Davut Gül, Ordu Valisi ve Adıyaman Koordinatörü Tuncay Sonel, Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Dr. Rüstem Keleş’le Akademi’nin ne tür destekler sağlayabileceği hakkında konuştu.

AFAD ve Türk Kızılayı'nın olağanüstü emeğinin, depremzedelere can suyu olduğunu görmemek mümkün değil.
Prof. Dr. Şeker karşılaşılan afetin büyüklüğü nedeniyle çok üzgün olduğunu ifade etti ve “Gördüklerimiz, tanıklık ettiğimiz bu büyük afet hepimizi derinden yaraladı. Bu yarayı sarmak kolay olmayacak ama devletimizin vatandaşının yanında olduğunu tüm afet bölgesinde görebiliyoruz. Umut yeniden yeşeriyor deprem bölgesinde. Türkiye’nin en büyük konteyner üreticileri, gece gündüz çalışıyor. Çadırkentlere yerleştirilen vatandaş bir yandan da kurulan konteynerlere taşınıyor. İnönü Üniversitesi bu konuda oldukça aktif, mutfaklarının tamamını açmış durumdalar, sürekli yemek pişiriliyor ve Türk Kızılayı tarafından bu öğünler dağıtılıyor. Hiç hasar görmemiş olan Hasan Kalyoncu Üniversitesi yüzlerce depremzedeyi barındırıyor. AFAD ve Türk Kızılayı’nın olağanüstü emeğinin, depremzedelere can suyu olduğunu görmemek mümkün değil. Devlet ve millet iş birliğinin toplumsal dayanışmasının en güzel örneklerine şahitlik yaptığımız bu durum üzüntümüzü bir nebze de olsa azaltmış ve vatandaşımızın yaralarının hızla sarılması için resmi ve gönüllü STK'ların bir arada faaliyet göstermeleri sadece ülkemiz için değil tüm dünya için de önemli bir örneklik teşkil etmektedir. Her şeyden önce toplum olarak bu depremlerden gerekli dersi çıkarmak ve hepimiz işilerimizi düzgün yapmak zorundayız.” dedi.

Prof. Dr. Şeker ayrıca; TÜBA Doğu Anadolu Depremi Değerlendirme Raporunun tamamlandığını ve yakın zaman diliminde kamuoyu ile paylaşılacağı bilgisini de verdi.

Gelişmiş iletişim imkanlarına rağmen afet bölgesini ziyaretin konunun önemini, acısını ve bölgede gerçekleştirilen faaliyetleri daha iyi anlamak, hissetmek ve paylaşmak bakımından önemli bulan TÜBA Asli Üyesi ve Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Cevat Acar “TÜBA konseyi olarak gerçekleştirdiğimiz bu ziyaretle, hem afetin hem de devletimiz ve milletimizin büyüklüğünü mahallinde müşahede etme imkanı bulduk. Doğru ve yeterli bilgiye dayalı hukuki ve ahlaki kurallara uygun davranmanın/iş yapmanın, tedbirli olmanın, milli birlik, işbirliği ve yardımlaşmanın, afet ve acil durum yönetiminin önemini daha iyi kavradık. Ciddi kayıp ve acılara malolan bu gibi olağanüstü olayların aynı zamanda doğru ve yanlışları görme ve kendimizi ve işlerimizi düzeltmeye yol açma gibi öğretici-düzeltici işlevleri de vardır. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat deprem felaketi, tüm paydaşlar bakımından, deprem, yerleşim ve yapı plan ve uygulamaları, afet ve acil durum yönetimi gibi konularda nelerin, nasıl yapılması gerektiğini açık biçimde ortaya koymuştur. Bu konuda devlet ve millet olarak ciddi bir mesafe kaydettiğimizi, bu büyük felakette de iyi performans gösterdiğimizi düşünüyorum. Bununla birlikte, yetkinlik ve performansınızı daha da geliştirmemiz gerektiği açıktır.” dedi.

Depremin insanlar üzerinde meydana getirdiği travmanın geçmesine yönelik çabaların artırılması çok önemli.
Depremlerin meydana getirdiği yıkımın ekranlarda görülenden çok daha büyük olduğunu söyleyen TÜBA Asli Üyesi, Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas "Ovalar, nehir kenarları, sulak alanların şehirleşmeye açılması ve binaların yüksek katlı olmasının yıkımın büyüklüğünü artırdığını gördük." dedi. Genellikle sağlam zeminlere yapılan üniversite binalarının ayakta kaldığını söyleyen Prof. Dr. Elmas “Lisans seviyesinde öğretilen temel bilgiler dahi uygulanmamış, saha denetlenmemiş ve dolayısıyla hasara neden olmuş. Meydana gelen enkazın ve ağır hasarlı binaların kaldırılması zaman alacak. Çadır ve konteyner AFAD yönetiminde hızla temin edilmiş ve kalıcı konut yapımı süreci başlamış. Verimli toprakların ve üretimin olduğu bu bölgenin insanlarını şehirlerinde tutacak tedbirler alınıyor. Depremin insanlar üzerinde meydana getirdiği travmanın geçmesine yönelik çabaların artırılmasının ayrıca önemli olduğunu düşünüyorum.” dedi.

TÜBA Asli Üyesi Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Emin Aydın deprem bölgesindeki tarım alanlarına, ovalara yapılan binaların zayıf zemin sebebiyle daha çok hasar gördüğünü, çöktüğünü söyledi. “Dışarıdan oldukça lüks görünen binalar eski binalardan daha büyük hasar görmüş durumda, yıkılan yeni bina sayısı eskilere oranla daha çok görünüyor.” dedi.

Şehirli halk, esnaf, sanatkar gibi nitelikli insan gücü şehirleri terk ediyor ve bu insanların geri gelmeleri için tedbirler alınması gerekiyor.
Prof. Dr. Mehmet Emin Aydın şöyle konuştu “Okullar ve kamu binaları ise görece daha iyi durumda, hasar görmüş olsa da en azından ayakta kalmışlar. Üniversite kampüs alanları depremzedelere sığınma alanı, üniversite binaları Adıyaman ve Hatay’da şehirdeki kriz merkezleri olarak kullanılıyor. İnönü Üniversitesi günlük ortalama 90 bin kişilik yemek hazırlıyor, bu yemekler Kızılay koordinatörlüğünde depremzedelere dağıtılıyor. Deprem etkisinin büyük olduğu Hatay, Adıyaman gibi illerde su, kanalizasyon ve elektrik şebekeleri büyük hasar görmüş durumda; dolayısıyla temiz su, banyo, tuvalet, konteyner kentler tamamlanamadığı için hala büyük ihtiyaç. Şehirli halk, esnaf, sanatkar gibi nitelikli insan gücü şehirleri terk ediyor ve bu insanların geri gelmeleri için tedbirler alınması gerekiyor.”

Üniversitelerin bina altyapı kayıplarının yanı sıra nitelikli insan gücü ve öğrencilerini kaybetmesi dolayısıyla değer kaybı yaşanacağını söyleyen Prof. Aydın bu konuda mutlaka önlem alınması gerektiğini ifade etti. Yeni yerleşim yerleri belirlenirken şehirlerin valileri, belediye başkanları, ticaret ve sanayi odaları gibi yerel paydaşlar; jeoloji, şehircilik, inşaat mühendisliği, kültür ve sosyoloji uzmanları ile çalışılması gerektiğini düşünüyorum.”

Felaketin boyutlarını anlayabilmek için deprem bölgesinin yerinde bizzat görülmesi gerektiğini söyleyen TÜBA Asli Üyesi, 29 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Emecen depremin feci şekilde vurduğu Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay illeri ve fay hattı boyundaki ilçe merkezlerinde bu felaketin bütün boyutlarının çok açık şekilde görüldüğünü söyledi.

Prof. Dr. Emecen “Genel olarak bölgede üniversitelerin bulundukları yerler itibarıyla sağlam kaldıkları ve birer lojistik ve organizasyon merkezi haline dönüştürüldükleri dikkati çekti. Malatya İnönü Üniversitesi, Adıyaman Üniversitesi ve özellikle Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi bu anlamda çok önemli fonksiyonlar üstlenmiş durumdaydı. Büyük yıkımların Adıyaman ve hususiyle Antakya’da vuku bulması depremin şiddeti kadar bulundukları zeminle de alakalı bir mahiyet göstermekteydi. Nitekim Gaziantep’ten Antakya istikametine giderken yol hattının fay üzerinde olduğu noktalarda bulunan ve zemini yumuşak olan yerleşmelerin büyük oranda yerle bir olduğu görülüyordu. Bazı yerleşmelerde iki katlı yapı itibarıyla kalitesiz görünen binalar neredeyse hiç etkilenmemiş durumdayken hemen yakınındaki yüksek katlı güzel görünen binaların çoğu adeta kum tepeciği haline gelmişti. Sıra sıra dizili bu kabil bina varlığının ya tamamen yıkılmış ya da büyük ölçüde tahribata maruz kalmış olması, inşaat kusurları kadar bütünüyle zeminden kaynaklanmıştı.” dedi.

Devletin çok ciddi yardımlarıyla bölgeden kalanları yerleştirmeye yönelik hummalı faaliyetlerine şahit olduk diyen Prof. Emecen, “Büyük kentler neredeyse nüfusunun üçte birini kaybetmiş. Malatya’da ancak 100.000 kişinin kalmış olabileceği; diğerlerinin şehir dışına çıkmış olduğu tahmin ediliyordu. Aynı durum Adıyaman ve Maraş için de geçerliydi. Antakya ise zaten büyük yıkım darbesiyle nüfusunu kaybetmiş hayalet şehir gibiydi. Diğer gördüğümüz ilçe merkezleri de farklı değildi. Bununla beraber bölgede canla başla, geceyi gündüze katarak çalışan ekiplerin bu fedakârlıkları aradan geçen bir aya yakın zaman dilimine rağmen ilk günkü heyecanla devam ediyordu.”

Hayatını kaybedenleri geri getiremeyiz ama geride kalanlar için, kadim şehirlerimiz için daha yapacağımız çok şey bulunuyor.
“Üniversite rektörlerimizin ve görev yapan valilerimizin bu yöndeki çabaları her şeyin üstünde takdire layık. Bizzat kendileri de depremi en ağır şekilde yaşamış idarecilerimizin ifadeleri gerçekten son derece üzücüydü, televizyon başında şahit olunan dramlar orada bu depremi fiilen yaşamış ve hala kentlerini kasabalarını terk etmeyen vatandaşlarımızın yüzünden okunuyordu. Konuştuğumuz bir vatandaşımız, başka bir şehirde olan çocuklarının her türlü ısrarına rağmen kasabasını bırakmayacağını ve etrafa göz kulak olmaya devam edeceğini ısrarla belirtiyor, kaybettiği dost ve akrabalarını özlemle anıyor, onların hatıralarını burada kalarak bir nebze olsun canlı tutmaya çalıştığını belirtiyordu. Kimileri ümitsizce enkaz üzerine çıkarak geride kalan herhangi bir eşya veya hatıra bulabilir miyim diye kepçenin her darbesinden sonra oraya buraya dağılan molozlara ümitle bakıyordu. Bir akademisyen idareci meslektaşımız, yaşananlar karşısında neler yapılması gerektiği konusunda canlı bir müşahid gözüyle fikirlerini biraz da ümitsizce bizlere aktarmaya çalışıyordu. Halk ile devlet üst düzey görevlileri arasında uyumun önemine işaret ederek sağa sola dağılan insan unsurunun yeniden kentlerine dönmesi yolunda siyasi çevrelere mensup olmayan toplum nezdinde daha itibarlı ve farklı üst düzey kimliği olan bir nevi “aksakala” ihtiyaç bulunduğunu ifade ediyordu. Ona göre arsa problemi son derece ciddiydi ve çözülmesi gereken bir meseleydi. İnsanların kalbini yeniden kazanarak onları şehirlerine döndürmenin yolları aranmalıydı. Şehri gezdiren bir sivil toplum örgütü mensubu vatandaşımız vaktiyle yapılan ve bizzat şahit olduğu hatalı uygulamaları hararetle anlatarak bu hale nasıl gelindiğinin ibret verici bir tablosunu sunuyordu. Sağlam mevkilerdeki iş yeri ve dükkanların açılması, her ne kadar iş hacmi zayıflasa da sembolik bir önem arz ediyor, beklentileri canlı tutuyor, şehirlerini terk edenler için de geri dönüş ümidi oluyordu.”

Prof. Emecen “Sonuç olarak milletimizin zor günlerdeki dayanışma ruhunun ilk günkü heyecanla devam etmesi gelecek için önem taşıyor. Resmi rakamlara göre 50.000 vatandaşımızın vebalinin ağırlığını sanırım büyükten küçüğe hepimiz bir şekilde taşıyor ve yaşıyoruz. Hayatını kaybedenleri geri getiremeyiz ama geride kalanlar için, kadim şehirlerimiz için daha yapacağımız çok şey var. Bu yolda herkese bir şekilde çeşitli görevler düşüyor. Ödeyeceğimiz bedeller ne kadar büyük olursa olsun birlikteliğimizin her şeyin üstesinden gelmemizi sağlayacağına inancım sonsuzdur.” dedi.

TÜBA Asli Üyesi, Lokman Hekim Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Gültekin ise incelemelerin ardından şunları anlattı: “Üniversitelerimiz bu afet sürecinde çok önemli görevler ifa ettiler; depremzedelerin barınma ihtiyaçları ve beslenme ihtiyaçları karşılanmış. Üniversite binaları panik anında vatandaşlara güvenli bir sığınak olmuş. Depremzedelere kucak açmış, üniversite imkânlarını onların imkânlarına sunmuşlar. Hastanelerde bir günde 3000 kişiye kadar hasta kabul etmişler. İdareci ve öğretim üyeleri ve öğrencilerinin bir kısmını kaybeden üniversitelerin kendisi de zor durumda olmalarına rağmen bu hizmeti vermeye devam ediyor olmaları gerçekten takdire şayan.” dedi.

Ekonomik, sosyal, eğitim, psikolojik ve maddi açıdan zor bir süreç bizi bekliyor. Görünen o ki, daha uzun bir süre bu yaraları sarmakla uğraşacağız.
Deprem hakkında algının gerçek ile tam örtüşmediğini vurgulayan Prof. Gültekin deprem bölgesini görmeden kimsenin yorum yapmaması gerektiği kanaatinde olduğunu belirtti. “Gördüklerim, televizyonda izlediklerim veya medyadan gördüklerimden çok farklıydı. Depremin büyüklüğü zihnimizde oluşanın kat kat üzerinde. Deprem bölgesinde çok şey yapılmış ancak olayın boyutları o kadar büyük ki ne yapsanız bir şeyler eksik kalmaya mahkûm. Çünkü boyumuzu çok aşmış bir noktada; 40.000 bina çökmüş, her bir binaya 25 kurtarma ekibi gönderseniz 1 milyon insan yapar. Olumsuz hava şartları, deprem alanın çok geniş olması, gerektiği kadar eğitimli insanın bulanmaması, AFAD ekiplerinin de depremde yara alması, yardıma ilk koşacak olan komşu illerin de depreme yakalanması gibi olumsuzluklar da eklenince tablo biraz daha anlaşılır hale geliyor. Durum böyle olunca da depremin toplumda oluşturacağı etkiler çok derin olacağa benziyor. Ekonomik, sosyal, eğitim, psikolojik ve maddi açıdan zor bir süreç bizi bekliyor. Görünen o ki, daha uzun bir süre bu yaraları sarmakla uğraşacağız.”

Nitelikli insan kaynağı bölgeyi terk ediyor.
Önemli problemlerin başında zemin problemi olduğu ve tarım alanlarında yapılan binaların oldukça fazla hasar gördüğü, çoğunun çöktüğünü söyleyen TÜBA Asli Üyesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ersöz, kamu binalarının, özellikle TOKİ konutları ve TOKİ’nin yaptığı binaların hasar görmediğini söyledi. Üniversite ziyaretlerinde, İnönü Üniversitesi, Adıyaman Üniversitesi ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi rektörlüklerinin kriz merkezi görevi üstlendiği ve kampus alanlarının depremzedelerin barınma merkezleri olduğu bilgisini verdi. Prof. Dr. Ersöz şöyle konuştu: “Deprem bölgesinde çadır ve konteyner yerleşimleri sağlanmaya devam ediliyor. Depremzede vatandaşlar tarafından kentsel dönüşümlerde yargının vermiş olduğu kararlar neticesinde kentsel dönüşümün sağlanamadığı sık sık ifade edildi. Deprem bölgelerinde en önemli problemin göç olduğu ve nitelikli insan kaynağının bölgeyi terk ettiğini söyleyebiliriz. Yeni yapılan binalarda mühendislik hizmetlerinin hatalı olduğu her bölgede dile getirildi. Yıkılan binaların malzeme bileşenlerin başında demir ve beton kullanımının hatalı ve hileli olduğu, binaların perde beton yapılarında problem ve bina yükünün yanlış hesaplama nedeniyle çöktüğü saptandı. Planlama yapılırken, merkezi olarak karar alınması ve kontrol edilmesi ile kat yüksekliği ve bina yapımı malzeme kullanımı konusunda yerel otoritelere bırakılmaması sonucunu çıkardığımızı söyleyebilirim. Kişisel olarak ise, deprem bölgesinde depremin boyutlarının ne kadar büyük bir felaket olduğu, deyim yerindeyse normal bilinen bir deprem olmadığı ve asrın değil asırların en ağır, en şiddetli felaketi olduğu ve bu acı dersten ders çıkarmamız gerektiği devlet-millet tek yürek olarak bu travmayı en kısa zamanda aşacağımızı güvenim tamdır.” dedi.

2018’de çıkarılan ve tüm gereksinimleri fazlası ile karşılayan yönetmeliğe uyulmalı ve her şey adım adım denetlenmeli.
TÜBA Asli Üyesi ve Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Salih izlenimleri hakkında konuşurken "Bu depremleri tanımlamak için kullanılabilecek en uygun ifade herhalde felaketin ötesi kıyametin berisi olsa gerek." dedi. Prof. Salih “Görsel medyadan izlemekle yerinde görmek tamamen farklı, gözlediklerim deprem ötesi, duyguların çığlık attığı ve göz yaşlarının sel gibi yansıdığı bir durum. Bu felaketi yerinde izleyip evime döndüğümde eşime ve çocuklarıma bütün olumsuzlukları bir tarafa bırakın ve bütün ihtiyaçlarınızı da en aza indirerek gece gündüz halinize şükredin dedim. Alınacak dersler ve verilecek dersler çok fazla olmakla birlikte, temelde yapılması gereken öncelikli dört gerekliliğin söz konusu olduğunu anladım.” diyerek duygularını ifade etti.

Sıvılaşma olan zeminlere değil kayalık, fay hattından uzakta dağ yamaçlarında, yeniden fay hatları haritası oluşturulduktan sonra, yapılanmaya izin verilmesi gerektiğini söyleyen Salih "Yatay mimari kullanılarak zemin dahil beş katı geçmeyen binalar inşa edilmeli, bina yükünü simetrik olarak taşıyacak perde beton kullanılmalı, tek taraflı değil. Ayrıca inşaatın zemin etüdünden itibaren tamamlanmasına kadar özel yetiştirilmiş uzman bir ekip tarafından her işlem yerinde incelenip 2018’de çıkarılan ve tüm gereksinimleri fazlası ile karşılayan yönetmeliğe uyulmalı ve her şey adım adım denetlenmeli.” dedi.

Hatay ve Adıyaman gibi yıkımın büyük olduğu illerde deprem müzelerinin kurulmasının yararlı olacağı düşünüyorum.
Deprem bölgesinde, Adıyaman’da büyüdüğünü anlatan TÜBA Asli Üyesi ve Fırat Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kazim Şahin afetin ilk gününden itibaren çalışmalara yakından katılmaya çalıştım dedi. Özellikle ilk iki günde arama kurtarma çalışmaları makine-ekipmanları, ayırıcı ve kesiciler, delici ve kırcıların temin edilmemesinden ve buna bağlı olarak mahalle sakinlerinin yapamadığı faaliyetlerden dolayı can kaybı fazla oldu. Bu tür alet ekipmanın önceden mahalle alanlarında bulundurulması gerektiğini söyledi.

TÜBA Konsey üyeleri ile birlikte bölgedeki gözlemelerinde en ağır hasarın sırası ile Hatay, Adıyaman, Malatya, Kahramanmaraş ve Gaziantep (Nurdağı, İslâhiye) illerinde olduğunun altını çizen Prof. Şahin “Özellikle Antakya’da hala ulaşılmayan enkazların bulunuyor. Hasar en çok tarım arazilerinde. Önümüzdeki aylardaki iklim şartları ve hijyen koşulları göz önüne alındığında, bir an önce konteyner kent kurulması gerekiyor. Yeni kurulacak yerleşim yerlerinin tarım alanlarının olmaması, çok iyi zemin etüdünün yapılması gerekiyor.” dedi. Tüm bunların yanı sıra Hatay ve Adıyaman gibi yıkımın büyük olduğu illerde deprem müzelerinin kurulmasının yararlı olacağı düşünüyorum. Deprem ülkesi olan ülkemizde bu tür müzeler, bina yapımı ve zemin etüdü gibi konularda insanları vicdanları ile baş başa bırakacaktır.” dedi.