TÜBA 60. Genel Kurulu

TÜBA 60. Genel Kurulu

TÜBA 60. Genel Kurulu ve Genel Kurul Konferansı; yurt dışından Akademi başkanları, TÜBA üyeleri, rektörler ve kurum başkanlarının katılımıyla 2 Aralık Cumartesi günü The Ankara Hotel’de gerçekleştirildi.

TÜBA’ya 5 Konseyi Üyesi ve 19 Yeni TÜBA Üyesi seçildi
91 Akademi üyesinin katılımıyla gerçekleşen oylama sonucunda; Akademi Konseyi'nde görev süresi dolan Prof. Dr. Mehmet Emin Aydın, Prof. Dr. Kadriye Arzum Erdem Gürsan, Prof. Dr. Fatih Gültekin, Prof. Dr. Ertuğrul Kılıç ve Prof. Dr. Bekir Salih yeniden Konsey Üyesi seçildi.

Akademi üyelerinin önerisiyle Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden (AYBÜ) Prof. Dr. Erol Arcaklıoğlu, Hamad Bin Khalifa Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Faruk Aysan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden (ODTÜ) Prof. Dr. Tülin Gençöz, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Vural Gökmen, California Riverside Üniversitesi’nden Prof. Dr. Cengiz Sinan Özkan, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Şahmaran, Uludağ Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ali Rıza Yıldız Asli Üye seçilirken;

Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şener Aktürk, Sabancı Üniversitesi’nden  Doç. Dr. Abdurrahman Atçıl, Sakarya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Balcı, Koç Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ertuğrul Başar, İTÜ’den Prof. Dr. Esra Çapanoğlu Güven, İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nden Doç. Dr. M. Talha Çiçek, Bilkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Engin Durgun, İTÜ’den Doç. Dr. Mustafa Evren Erşahin, İstanbul Medipol Üniversitesi’nden Prof. Dr. Bahar Güntekin, Pamukkale Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şaban Nazlıoğlu, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mustafa Serdar Palabıyık ve ODTÜ’den Prof. Dr. Mustafa Yücel Asosye Üye seçildi.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır “TÜBA’nın çalışmaları, biz karar alıcılar için her zaman bir başvuru kaynağı niteliğinde.”
Akademi Genel Kuruluna önceden belirlenen programı nedeniyle katılamayana Bakan Kacır, gönderdiği mesajda “Türkiye Bilimler Akademisi'nin 60. Genel Kurulu vesilesiyle, bilime ve bilim insanlarına sunduğunuz değerli katkılardan dolayı sizleri en içten dileklerimle tebrik ederim.  Cumhuriyetimizin 100. yılında geleceğe emin adımlarla yürürken TÜBA’nın, ülkemizin bilimsel gelişimine katkıda bulunan çalışmalarının ve yenilikçi araştırmalarını izliyor ve destekliyoruz. Sizlerin bilim diplomasisi çerçevesinde ülkemizi bilim dünyasında temsilinizi önemsiyorum ve çatı kuruluşların faaliyetlerine aktif katılımlarınızı büyük bir takdirle karşılıyorum. TÜBA’nın çalışmaları, biz karar alıcılar için her zaman bir başvuru kaynağı niteliğindedir. Raporlamalarınız, eserleriniz ve bilimsel etkinlikleriniz bilim temelli danışmanlık göreviniz çerçevesinde bizlere izlememiz gereken yolu gösteriyor. Çalışmalarınıza katkı sunan tüm değerli bilim insanlarına en içten şükranlarımı sunuyorum.” dedi.

Yurt dışından Akademi başkan ve temsilcileri de toplantıya katıldı.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 100. yılı olması dolayısıyla 60. Genel Kurul’a davet edilen Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Başkanı Prof. Dr. İsa Habibbeyli, Kazakistan Bilimler Akademisi Başkan Yardımcısı Dr. Darkhan Bilyalov ve Bosna Hersek Bilim ve Sanat Akademisi Genel Sekreteri Prof. Dr. Asif Šabanović toplantıda Türkiye’nin 100. yılında Akademi Genel Kurul Toplantısında yer almaktan duydukları memnuniyeti dile getirdiler ve davet için teşekkür ettiler.

TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker "Ülkemiz ve insanlık için çalışmamız gerekiyor."
TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker, Genel Kurul'da yaptığı konuşmada, Türkiye'nin 2023'te asrın felaketi olarak nitelendirilen depremler yaşadığını hatırlattı. Deprem sonrası ortaya ağır bir tablo çıktığını belirten Şeker, "Depremde giden canlarda bizlerin de sorumluluğu var diye düşünmek durumundayız. Depremin maliyeti, belirgin daralmalar ve kısıtlamalar getirecek. Bundan bilim insanları da etkilenecek. Bu rasyonaliteyi görerek hareket etmemiz ve ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız gerekiyor. Daha fazla çalışmamız gerekiyor. Bu maliyeti el birliğiyle kapatabileceğimizi bilmemiz gerekiyor." dedi.

Şeker, Türkiye'nin bulunduğu coğrafi konum itibarıyla ateş çemberi içinde yer aldığını ve bunun risk oluşturduğunu söyledi. İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarına da değinen Şeker, "Açık hapishaneye dönüşmüş Filistin'in, bu kadar daraltılmış bölgede nüfusun doğal insani haklarını kullanamaz hale geldiği bir bölgenin eninde sonunda patlaması kaçınılmazdı. Bu konuda da dünyadaki 'gelişmiş' olarak kendilerini tanımlayan ülkelerin bence gelişmişlik değil, sadece kendi menfaatleri ve emperyalist düşünceleri çerçevesinde gözlerini kapatıp görmezlikten gelmeye çalıştıkları, kulaklarını kapatıp duymazdan geldikleri, ağızlarını da kilitledikleri ortamda insanlığın sınıfta kaldığı bir süreci yaşıyoruz. Burada sevinilecek tek boyut var, direniş gösteren halk ve onlara dünyanın her yerinden destek veren siyasilerin dışındaki halklar. Bu konuda insanlık vicdanı ayak sürüyenlere uyarı veriyor, bu gidişatın doğru olmadığı, yanlış bir yolda olunduğunun uyarısını yapıyor." dedi.

Şeker, 3. Dünya Savaşı riski oluşturan kara bulutların bir an önce dağıtılması gerektiğine dikkati çekerek, ders alınmadığı takdirde tarihin mutlaka tekerrür ettiğini dile getirdi.

Türkiye'nin 100. yılının kutlandığı bu dönem daha dikkatli olunması gerektiğini vurgulayan Şeker şunları kaydetti. "Ülkeye sahip çıkacak şekilde daha fazla çalışmak için kendimizi, arkadaşlarımızı ve talebelerimizi motive etmeliyiz. Yapabileceğimiz tek şey bilimin ışığında, doğrunun peşinde, çalışarak üretmek ve güçlü olabilmek, bağımsız kalabilmek başkalarının etkisinden kurtularak kendi gündemimizi belirlemeye destek vermektir. Aç kurtlar gibi zafiyet gösterildiğinde saldırmayı bekleyen birilerinin etrafımızda dolaştığını biliyoruz. Allah devlete, millete zeval vermesin. İstiklal Savaşı yaşadık ve bunun zorluklarını biliyoruz. O günlerden buralara ne kadar zorluklarla gelinliğini de atalarımızdan biliyoruz. Safahat'in içine İstiklal Marşı'nı almayarak, ayrıcalık gösteren ve 'Allah bu millete bir İstiklal Marşı daha yazdırmasın' diyen Mehmet Akif Ersoy'un dizelerinde görmüş olduğumuz tek dişi kalmış canavarın eline düşmemek için, ülkemiz ve insanlık için çalışmamız ve doğruyu söylememiz gerekiyor."

TÜBA Genç Akademi Üyesi Doç. Dr. Eliza Gheorghe “Market of Doom: Proliferation and the Logic of Nuclear Trade”
TÜBA Genç Akademi Üyesi, Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Eliza Gheorghe " Market of Doom/Kıyamet Pazarı" başlıklı kitabı kapsamında “Market of Doom: Proliferation and the Logic of Nuclear Trade” adlı genel kurul konferansını verdi.

Yakın zamanda Cornell University Press'ten yayınlanacak olan kitabında Gheorghe, devletlerin nükleer silahları nasıl edindiklerini açıklamak için karma yöntemler kullanarak yeni bir yayılma teorisini analiz ediyor. Gheorghe kitapta, nükleer piyasadaki tedarikçiler, alıcılar ve düzenleyiciler arasındaki etkileşimin nükleer silahların yayılmasını etkilediğini iddia ediyor. Genel Kurul konferansında ise eseri doğrultusunda şöyle konuştu: “Tedarikçilerin işlerini ticari rakiplerine kaptırma korkusu alıcılara daha düşük fiyatlar, daha iyi ürünler ve daha esnek kullanım koşulları için pazarlık yapmalarını sağlayan bir koz veriyor. Dışarıdan seçeneklere sahip olmak, yayılmacıların nükleer bomba geliştirmek için gerekli teknolojiyi elde etmelerini sağlayarak yayılmayı teşvik ediyor. Büyük güçler, nükleer silahların yayılmasını sınırlamaya çalışan piyasa düzenleyicileri olarak hareket ediyorlar. Taraflar sayısı ve güvenlik rekabetinin yoğunluğu düşük olduğunda, denetleyiciler kartel gibi ihracat kontrol mekanizmaları oluşturmak ve tedarikçi rekabetini sınırlamak için işbirliği yapıyor. Çok kutuplu ve rekabetin yüksek olduğu ortamlarda denetleyiciler etkili kontroller uygulayamıyor ve alıcılara üstünlük sağlıyorlar. Dolayısıyla sistemik faktörler piyasa düzenlemelerinin iniş çıkışlarını belirlemekte ve yayılmanın neden Soğuk Savaş'ın ilk yarısında hızlandığını, ikinci yarısında yavaşladığını ve 1990'dan sonra durağanlaştığını açıklıyor.” dedi. Dr. Georghe özetle kitabın, nükleer kulübe üyeliğin neden 10 devletle sınırlı kaldığını açıkladığını ve çok kutuplulukta nükleer silahların yayılmasını öngörmeye yardımcı olduğunu söyledi.

TÜBA Asli Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay “Filistin: Dünden Yarına”
AYBÜ öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay genel kurul konferansına Dünyanın yaklaşık iki aydır İsrail’in Gazze’ye karşı uygulamakta olduğu soykırım boyutlarına varan saldırganlığa şahitlik ettiğini ifade ederek başladı, şöyle devam etti “Hamas’ın giriştiği Aksa Tufanı operasyonunun ardından başladığı için bir çok kişi neredeyse Filistin’deki meselenin Hamas’ın bu operasyonu yüzünden başladığını düşünmüştür. Oysa Filistin’de tarih 7 Ekim’de başlamış değildir. Yüzyıldan daha da geriye giden bir tarihi vardır ve 7 Ekim’de yaşanan olay bu tarih içinde sadece bir sonuçtur. 1917’de yayınlanan Balfour deklarasyonu Avrupa’nın her tarafına yayılmış bulunan Yahudilere Filistin’i bir yurt kılmayı öngörüyordu.” dedi.

İngilizler 1917’de Kudüs’ü ele geçirdikten sonra kademeli olarak Yahudilerin yerleşmelerine yardımcı olarak 1949 yılında bir Yahudi devletinin kurulmasına kadar giden süreci yönettiğinin altını çizen Aktay, böylece asırlarca Müslümanlardan geri almanın hayalini kurdukları Kudüs’ü Yahudilere teslim edildiğini söyledi. “Bu devletin kuruluşu bir Nekbe’ye yani Filistinlilerin yurtlarında çıkarılıp sürgün edilmesine çok sayıda Filistinlinin de öldürülmesinin ardından gerçekleşmiş oluyordu. İsrail’in bu tarihten itibaren Filistin toprakları üzerinde sürdürdüğü sistematik işgalleri sorunun esasını oluşturdu. 1967’deki 6 gün süren Arap-İsrail savaşından sonra İsrail bir miktar daha toprağı işgal etti. O zamandan beri İşgal ettiği topraklarda uyguladığı yerleşim-gasp pratikleriyle ve Filistinlilere karşı tesis ettiği Apartheid düzeniyle Filistinliler için hayatı bir toplama kampına dönüştürmüştür. Bütün bunlar yaşanırken bazı uluslararası çözüm planları da tartışılmıştır.” dedi.

BM ve ABD arabuluculuğunda gerçekleşen görüşmeler ve varılan anlaşmaların hiçbirine İsrail uymadığını anlatan Prof. Aktay, böylece İsrail’in müzakereleri nihai işgal planını devreye sokarken bir zaman kazanma, dünyayı oyalama taktiği olarak benimsediğini vurguladı. Nitekim eskiden İsrail’i tanımadığı, son zamanlarda bazı Arap ülkeleri ilişkilerini normalleştirdiği halde, bunun İsrail’in Apartheid rejimini yumuşatmadığı gibi işgal planlarını daha da hızlandırmaktan başka bir katkısı olmadığını söyledi.

Prof. Dr. Yasin Aktay sözlerini şöyle dürdürdü “Bu işgalin nihai hedefine dair referansını Kutsal Kitabından aldığı çok aşikar olan İsrail’in bu yayılmacılığına karşılık Filistinlilerin direnişlerinden başka karşısında duracak bir gücün kalmamış olduğu bir gerçektir. 50 gün süren son savaş bu direniş adına şaşırtıcı sürpriz sonuçlar ortaya çıkarmıştır. O kadar ki, Aksa Tufanı ile birlikte neredeyse bitmiş olduğu zannedilen Filistin davasının her türlü yeni sürprizlerle geleceğin dünyasını şekillendireceğini söyleyebiliriz.” dedi.

Genel Kurul, TÜBA Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Şeker’in genel kurul sunumu, görüşler ve temennilerin iletilmesinin ardından sona erdi.