IAS&TÜBA Biyoçeşitlilik Konferansı

IAS&TÜBA Biyoçeşitlilik Konferansı

İslam Dünyası Bilimler Akademisi (Islamic World Academy of Sciences-IAS) ve TÜBA ortaklığıyla düzenlenen Biyoçeşitlilik Konferansı 25 Eylül 2021 tarihinde Zoom üzerinden çevrimiçi gerçekleştirildi.

Konu hakkında konuşan Prof. Şeker, IAS ile iş birliğinin TÜBA için önemli olduğunu vurguladı ve şu şekilde devam etti: “Kara, deniz, diğer sucul ekosistemler ve parçası oldukları tüm diğer yaşam ortamları dâhil olmak üzere her türlü kaynaktan canlı organizmalar arasındaki farklılıklar dünyamızın nefes almaya devam etmesi açısından çok önemli. Doğanın devri, ekosistemin sağlığı; bireysel, toplumsal çıkarlarımızın ya da ülkelerin politik çıkarlarının çok üzerinde bir noktada duruyor. İçinde bulunduğumuz dönem bize açık açık ve bir kez daha gösteriyor ki biyoçeşitlilik esasen dünyanın ve insanlığın devamının ta kendisidir. Bu açıdan bu konferansı doğru ve net bilgiye ulaşılması açısından oldukça değerli buluyorum.” dedi.

IAS’dan Prof. Abdullah Al Musa programın açılış konuşmasına TÜBA ile iş birliği içinde çalışmanın mutluluk verici olduğunu ifade etti.  IAS’nin 15. konferansının biyoçeşitlilik üzerine gerçekleştirilmesinin aslında doğrudan insanın varlığıyla ilgili olduğunu vurgulayan Prof. Musa döngüsel ekonominin biyolojik çeşitlilik için bir tehdit olarak büyüdüğünü ve biyolojik çeşitliliğin giderek azaldığını söyledi. Tüm bu sebepler yüzünden bu gidişe bir son vermek üzere yapılan çalışmalardan biri olarak bu konferansı çok önemsiyoruz.” dedi.

Konferansın ilk sunumunu TÜBA Asli Üyesi ve İTÜ Rektörü Prof. İsmail Koyuncu “Döngüsel Ekonominin Biyoçeşitlilik için Önemi” üzerine yaptı ve “Birçok disiplin, kaynak geri dönüşümüne ve döngüsel ekonomiye olanak sağlayan teknolojilere doğru kayıyor. Çevre Mühendisliği disiplininde geleneksel arıtma yöntemlerinin yanı sıra su geri kazanımı, kimyasalların ve nadir elementlerin geri kazanımı, minimum enerji tüketimi ve maksimum enerji üretimi gibi kaynak üreten süreçler önem kazanmış ve vazgeçilmez hale geldi. Bu durumun önemi önümüzdeki dönemde biyoçeşitlilik açısından çok daha fazla hissedilecek. Bu doğrultuda teknolojilerin ve yeni süreçlerin araştırılması, geliştirilmesi ve uygulanması çok önemli. Eğitim programları buna göre revize edilmeli.” dedi.

Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Sezai Ercişli “Türkiye'de Yabani Yenilebilir Meyve Biyoçeşitliliği” adlı konuşmasında Türkiye’nin yenilebilir yabani meyveler açısından en zengin ülkelerden biri olarak kabul edildiği bilgisini verdi ve son yıllarda yabani yenilebilir meyvelerin yüksek antioksidan içeriği, vitamin ve mineralleri, lifi, folik asit vb. özelliklerinden dolayı sağlık için öneminin bir kez daha doğrulandığını söyledi. Prof. Ercişli şu şekilde devam etti: “Taze tüketimin yanı sıra, yenilebilir yabani meyveler içeceklerde, dondurmada yaygın olarak kullanılıyor. Bir dizi yabani yenebilir meyve insanların gelir kaynağı durumunda. Artık yenilebilir yabani meyvelerden elde edilen ürünlerin hane halkının geçimini destekleyebileceği ve ayrıca ham veya işlenmiş formlarda satışından gelir elde edilebileceği konusunda daha büyük bir farkındalık var. Bu farkındalık, kullanılan türlerin çeşitliliği ve bunları kullananların sosyo-ekonomik durumuyla ilişkisi üzerine bir araştırmayı tetikledi. Yabani yenilebilir meyveler biyolojik çeşitliliğin önemli bileşenleridir. Yaptığımız çalışmayla Türkiye'de yetişen yabani ve yenilen meyveler arasındaki morfolojik, biyokimyasal ve moleküler biyoçeşitliliği karşılaştırmayı hedefliyoruz.”

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden TÜBA Genç Akademi Üyesi Dr. Öğretim Üyesi Korhan Özkan ise “İklim Değişikliği ve Yoğunlaşan Antropojenik Baskılar Karşısında Anadolu Sucul Biyolojik Çeşitliliği”ni anlattı. Anadolu’nun büyük ölçüde kuaterner döneminin buzul döngüleri sırasında şekillenen biyolojik çeşitliliğe ev sahipliği yaptığını söyleyen Özkan, Akdeniz İkliminin sıcak ve kurak doğası, bu bölgeyi özellikle su kaynakları üzerindeki baskılara karşı hassas hale getirdiğini anlattı. “Artan insan nüfusu ve bölgedeki su kaynaklarına olan talep, su ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği üzerinde karmaşık baskılara neden oluyor. Konya Kapalı Havzası üzerine yaptığımız son araştırma, kontrolsüz su kullanımının bu hassas ekosistemler üzerindeki dramatik sonuçlarını ortaya çıkardı. Konya Kapalı Havzası membada Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'ne ve havzanın mansabındaki ikonik tuzlu Tuz Gölü'ne ev sahipliği yapıyor. Verilerimizi kullanarak, arazi kullanımı, mahsul üretimi, yeraltı/yüzey su seviyeleri ve iklimdeki değişiklikleri ve buna bağlı olarak göl su yüzeyindeki bozulmayı, tuzluluğu açıkladık. Havzada küresel olarak tehdit altında olan üç su kuşu türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırken, üreyen 62 türden 18'i şimdiden yok oldu. Benzer şekilde, Konya Kapalı Havzası’nda %74'ü endemik olan 38 balık türü var ve bunların %61'i şu anda tehdit altında veya tehdit altında olarak kabul ediliyor. Çeşitli iklim ve arazi kullanım senaryolarını kullanan modelleme projeksiyonları, gelecekte iklim değişikliği nedeniyle su seviyesinde ciddi ek düşüşlere işaret ediyor ve bu da göl ekosistemlerine ve sundukları hizmetlere ciddi zararlar verecek gibi görünüyor.” dedi.

Konferans, konuşmacıların soruları yanıtlamasının ardından sona erdi.